Başarı İle İlgili Yedi Yanlış Düşünce.

8 Şubat 2011 Salı







Başarı nedir? Kimler başarılı sayılır? Başarı için prestijli bir üniversite mezunu olmak mı gerekir? Başarılı insanlar haftada kaç saat çalışıyor? Yardım almak başarılı olma duygusunu nasıl etkiler? Başarı bütün dertlerden kurtulmak anlamına mı geliyor? Başarı çoğu kez bir şans işi midir? Zengin olmak başarının çok önemli bir göstergesi midir? Meşhur olmak başarılı olmak mı demektir? Bu soruların cevaplarıyla ilgili çok yanlış düşünceler vardır. Esasen bu soruların cevaplarının bileşkesi size başarının tam olarak tarifini de yapmanızı sağlayacaktır.

1. Başarılı olmak için iyi bir eğitim, iyi bir yabancı dil ve iyi bir üniversite mezunu olmak çok önemlidir.İyi yabancı dil bildiği ve iyi bir üniversite mezunu olduğu halde başarısız olan çok insan vardır. Gerçek şudur; herkes başarılı olabilir. Başarı, ne istediğini bilmek, istediği şeylere ulaşmak için gerekenleri yapmak ve kişinin kendisi için koyduğu hedeflere ulaşması demektir

2. Başarılı insanlar haftada en az 60 - 70 saat çalışmaktadır. Siz de başarılı olmak istiyorsanız haftada en az 60 saat çalışmalısınız.Başarı çok uzun süreler çalışmaktan daha çok, doğru şeyleri doğru zamanlarda yapmakla ilgilidir.

3. Başarılı olmak çok para kazanmak ve zengin olmaktır. Zenginlik ve para başarının getirdiği sonuçlardan sadece bir tanesi olabilir.Başarı hedeflediğiniz şeylere ulaşmaktır. Ulaşılan hedefler her zaman çok parayı ve zenginliği garanti etmez.

4. Başarı bir şans işidir. Sadece şanslı olan çok az kişi başarılı olabilir.Loto’dan para kazanmak kesinlikle bir şans işidir. Ancak başarı bir şans işi değil, aksine plan yapma, yapılan planlar doğrultusunda çalışma, bilgiyi yönetme ve uygulama işidir.

5. Başarılı insanlar asla hata yapmazlar.Tüm insanlar hata yapar. Hata yapmayan insan yoktur. Ancak yaptığı hatalardan ders alanlar ve almayanlar vardır. Başarılı insanlar da diğer insanlar gibi hata yaparlar. Ama onlar yaptıkları hatalardan ders alarak onları tekrarlamazlar

6. Başarılı olmak tüm dertlerden kurtulmak demektir.Başarılı olmak yaşamdaki her problemi çözemez. Elde edilen bir başarı, o andan sonra tüm başarıları garanti etmez. Başarıdan sonra da çeşitli problemlerle karşılaşmanız çok doğaldır. Unutmayın başarı sizin olağanüstü bir varlık olmanızı sağlamaz.

7. Meşhur olmak başarının en önemli göstergesidir.Çok para kazanabilirsiniz, herkes sizi tanıyabilir, çok meşhur olabilirsiniz, birçok unvan alabilirsiniz ve yaptığınız işi büyük bir çoğunluk biliyor olabilir. Ancak bunlar başarılı olmak için gerekli olan şartlar değildir. Kimse sizi tanımasa da, zengin olmasanız da, sadece siz biliyor olsanız da çok başarılı olabilirsiniz.


kaynak:www.kisiselgelisim.com

KENDİNİZE GÜVENEREK GELİŞİN!



KENDİNİZE GÜVENEREK GELİŞİN!

Özgüven şu kavramlarla tanımlanabilir: fikirlerini kabul ettirmek, iyimserlik, istekli olmak, sevgi, gurur, bağımsızlık, güven, eleştirilere açık olmak, duygusal olgunluk ve kapasitesini doğru değerlendirme becerisine sahip olmak.

Özgüven Nedir?

Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, özgüven eksikliği ise; kendinden şüphe duymak, pasiflik, boyun eğme, aşırı uyum gösterme, yalnızlık, eleştirilere karşı hassas olma, güvensizlik, depresyon, aşağılık duygusu ve sevilmediğini hissetme gibi kavramlarla tanımlanabilir.

Özgüven Eksikliği Nasıl Gelişir?

Aşağılık duygusu, umutsuzluk gibi duyguları, genellikle evde, okulda veya işte yaşadığımız kimi olumsuz yaşam deneyimlerinden sonra ortaya çıkar. Örneğin, siz büyüme aşamasındayken, ebeveynleriniz size sağlıklı ve destekleyici bir çevre sağlayamamış olabilir. Size karşı çok eleştirel, talepkar ve/veya aşırı koruyucu olabilirler. Sonuç olarak, kendiniz hakkında olumsuz düşünmeye başlarsınız.

Aileden birini veya yakın bir arkadaşı kaybetmek. Örneğin: anne-babanızın boşanması, evinizden ilk kez ayrılıyor olmak (ailenizden ve arkadaşlarınızdan ayrı olmak), erkek/kız arkadaşınızdan ayrılmak.

Başarısızlık, hayal kırıklığı gibi olumsuz olayları bir deneyim gibi algılamaktansa, bunların üzerinde fazla durmak.

Kendini veya yeteneklerini çok acımasız bir şekilde eleştirmek.

Olayların sonuçlarını, gerçekte olduklarından daha kötü bir şekilde değerlendirmek.

Ailenizin ve arkadaşlarınızın, sizinle ilgili istek ve beklentilerini karşılayabilmek için çok fazla baskı hissetme ve bu durumun sizin kendi kimliğinizi geliştirmenize ve kendinize ait kararlar almanıza mani olması.

Gerçekçi olmayan hedefler belirleme.

Başarısızlık korkusu. Örneğin; bir dersinizden kaldığınızda, kendinizi bir dersten kalmış, iyi bir insan olarak düşünmektense, işe yaramaz ve başarısız biri olarak düşünmek.

Özgüveninizi Nasıl Arttırırsınız?

Kendiniz hakkında olumlu düşünün.

Gerçekçi olan ve beklentilerinizi karşılayan hedefler belirleyin. Makul seviyede hedefler belirleyin ki, böylece başardığınız şeyler, başta ulaşmayı düşündüğünüz hedeflerlere yakın olsun. Bu durum, özgüveninizi ve kendinizle ilgili memnuniyetinizi destekler. Psikolojinin öncülerinden William James şöyle der: “ Kendinden memnun olmak = Ne başardığımız / Başarmayı hedeflediğimiz şey ”

Bir şey başardığınızda kendinizle gurur duyun ve kendinizi ödüllendirin.

Kötü veya üzücü bir şey olduğunda, olumsuz düşüncelerinizin farkına varın. Tamamen duygularınızla hareket etmek yerine, içinde bulunduğunuz durum hakkında mantıklı olarak düşünün.

Zayıf taraflarınız yerine, güçlü taraflarınıza ağırlık verin. Belirli konularda, diğerlerine göre daha becerikli ve iddialı olduğunuzun ve hayatınızın her alanında mükemmel olmanın imkansız bir şey olduğunun farkına varın.

Yaptığınız ve başardığınız şeyleri sadece şansa bağlamayın. Bunun yerine, kişisel başarılarınız için kendinizle de gurur duyun.

Fikirlerinizi savunun. Diğer bir ifadeyle, başkalarının haklarını ihlal etmeden, kendi duygularınızı, düşüncelerinizi, inançlarınızı, ihtiyaçlarınızı, dürüst ve net bir şekilde ifade etmeyi öğrenin.

Haklarınıza sahip çıkmayı öğrenin ve sizin için makul olmayan isteklere “hayır” deyin. Fikirlerinizi açık ifade edebilme konusunda alacağınız bir eğitim, özgüveninizin gelişmesinde size çok yardımcı olabilir.

Yaşamınızda önemli olduğuna inandığınız sorunların bir listesini çıkartın. Daha sonra bunları iyileştirmenin veya değiştirmenin yollarını yazın. Bütün sorunlarınız tabii ki kolay ve hızlı bir şekilde çözülemez ama hemen harekete geçebileceğiniz bazı alanlar da olacaktır.

Özgüveni İyileştirmek için Hatırlanması Gerekenler

Kötü şeyler yerine iyi şeylere ağırlık verin.

Kendiniz hakkında olumlu düşünün.

Deneyimlerinizden ders çıkartın.

Gerçekçi hedefler belirleyin.

Cesaretli olun.

Öğrenmeye devam edin.

İşe yarar şeyler yapın.

Basitliğe önem verin.

Değişimi hoş karşılayın.


Kaynak : www.dbe.com.tr

Özgüveninizi Anında Artıracak 7 Faydalı İpucu

17 Ekim 2010 Pazar

Kaynak: Kent Sayre

1- Kendinize “Olabilecek en kötü şey nedir?” diye sorun. Çoğu zaman, potansiyel sorunlara gereğinden fazla önem veririz. Belli bir miktar enerjiye sahibiz; öyleyse bunu, endişelenerek harcamak YERİNE sıra dışı ilişkiler yaratmak, kariyerimizi ilerletmek ve hedeflerimize ulaşmak için kullanalım. Kontrol edebildiğiniz şeyler konusunda harekete geçin; kontrol edemedikleriniz içinse riski en aza indirin. Daha sonra, enerjinizi akıllıca kullanın.

2- Bir şeyi ilk kez yaparken, onu geçmişte de yaptığınızı hayal edin. Gözlerinizi kapayın; daha sonra gerçekten de ilk kez yapacağınız şeyde olağanüstü başarı gösterdiğinizi gözlerinizin önüne getirin. Zihin, canlıymışçasına hayal edilen bir şey ile gerçek bir şey arasındaki farkı bilmez. Beş duyunuzu da kullanarak hayalinizi canlı kılın.

3- Bu alanda kendine güveni tam olan birilerini bulun ve onları örnek alın. Özgüven sahibi olmak istediğiniz konudaki davranışlarını, tutumlarını, değerlerini ve inançlarını olabildiğince kendinize model alın. Bunu nasıl yapabilirsiniz? Erişim şansınız varsa, onlarla konuşun. Erişim imkanınız yoksa, elinizden geldiğince yolunuzu onlarla buluşturmaya çalışın. Bu, o kişileri tanıyan insanlarla konuşmak ve/ya da varsa ürünlerini satın almak şeklinde olabilir.

4- “Sanki” çatısını kullanın. Bu düşünce şeklini çok severim. Özgüveniniz olsaydı, nasıl davranırdınız? Nasıl hareket ederdiniz? Nasıl konuşurdunuz? Ne düşünürdünüz? Kendinize içinizden ne derdiniz? Kendinize bu soruları sorduğunuzda, yanıt vermek için mecburen özgüven duymanız gereken bir ruh haline sürüklenirsiniz. Böylece, “sanki” özgüven sahibiymişsiniz gibi davranırsınız. Şimdi, yeterince uzun zamandır böyle davrandığınızı unutun; kısa süre sonra, bunu bir alışkanlık haline getireceksiniz.

5- Geleceğe gidin ve karşı karşıya kaldığınız durumun o kadar da önemli olup olmadığını sorun. Bu, biraz anormal olabilir; ama acayip işe yarar. Kendinizi, ölüm yatağınızda, geride kalan yaşamınızı düşünürken hayal edin. Arkadaşlarınız ve aileniz, çevrenizi sarmış. Yaşamınızı gözden geçiriyorsunuz. Şu anda karşı karşıya olduğunuz durum, o gün hatırlanacak mı? Büyük olasılıkla hayır. Olan biteni uygun bir perspektifte tutmak, korkuyu gerçekten azaltır.

6- Asla yararlanmayı düşünmediğiniz fırsatlar yüzünden zararlı çıktığınızı unutmayın. İstediğinizi elde etmek için, onu istediğinizi söyleyin. Ne istersem isteyeyim, yeterince kişiye danışırsam, onu elde edebileceğime tüm kalbimle inanıyorum. Bunun mutlaka doğru olması gerekmiyor; ama yararlı bir inanç. Hedeflerinizi ve ulaşmak için çabaladığınız şeyi düşündüğünüzde, dışarıda herkesin sadece bir kez sormanızla size yardım etmeyi isteyeceklerine inanmak, sizin açınızdan ne kadar etkili olurdu? “Gerçek dünya”da bunun doğru ya da yanlış olması fark etmez. Bu inancın güç verdiğine kanaat getirdiyseniz, size aitmiş gibi benimsemenizi öneririm.

7- İçinizde sürekli dırdır eden ve olumsuz konuşan sesi etkisiz hale getirin. Olumsuz iç ses, herkesi durdurabilir. Bu iç sesi etkisiz kılmak için, bir ses ayarı olduğunu hayal edin ve sesi kısın. Ya da iç sesi Mickey Mouse’a çevirmeye ne dersiniz? Düşünün, Mickey Mouse sizi eleştiriyor olsaydı onu ciddiye alır mıydınız? Sesi bir palyaço sesine çevirin. Önemli olan, sesin size dırdır etme biçimini değiştirerek onu etkisiz kılmaktır. Kendi sesimin dırdır ettiğini duyarsam, bu beni durdurur. Palyaço sesi duyarsam, gülerim ve yoluma devam ederim.

Adanmışlık Duygusu


Yedi kişilik bir iş yerinde kişiler arasında 21 ilişki vardır. İlişkiler çift yönlü olduğunda bu sayı 42′ye çıkar. Bu kişilerin her gün birbirlerinden üç konuda bir istekte bulunduğunu varsaysak 126 tane istek veya görev ortaya çıkar. Çalışan kişi beş kişilik bir ailenin üyesi ise aynı yöntemle hesap yaptığımızda aile bireyleri birbirilerinden 60 tane daha istekte bulunur. Bunun dışında bir apartmanda, mahallede ve kentte yaşamanın bize yüklediği küçüklü büyüklü görevler vardır. Topluluk içinde yaşadığımız için bizden bazı şeyleri yapmamız, bazı şeyleri de yapmamazı istenir. Devletin ve toplumun da bireyden beklediklerini hesaba kattığımızda kendimizi yoğun bir ilişki, iş ve kural ağı içinde buluruz. Bir de kişinin kendi kendine karşı görevleri vardır. Hayatını düzene sokmak ve hedeflerine ulaşmak isteyen bireyin aldığı kararlar ve bunların uygulanması ilişkiler ağını iyice karmaşıklaştırır ve ev ödevlerini arttırır.

Günlük hayat içindeki bu küçüklü büyüklü iş ve eylemlerimiz, iç içe geçmiş bireysel ve sosyal hayatımızın atomları gibidir. Bu işler hayatımız boyunca yükselttiğimiz bir yapının tuğlalarına da benzer. İlişkilerin sağlamlığı, yapılan işlerin kaliteli olması, hayatımızın çirkinliklerden arınarak güzelleşmesi bu tek tek atom veya tuğlaların sağlam olmasına bağlıdır. Bu sağlamlık da önemli veya önemsiz her işin ciddiye alınması ve mümkün olanın en iyisinin yapılması ile sağlanır.

Kendini işe vermek veya kendini işine adamak kelimeleri ile tanımladığımız bu ruh hali, toplumsal hayatın bütününe içsel bir sağlamlık kazandırır. Bu tür bir adanmışlık duygusu, tuğlaların arasındaki harç gibi ilişkilerin kalıcılığına da katkıda bulunur. Tek tek iş veya görevler şişirilerek ve baştan savma bir şekilde yapıldığında ise ailede, iş yerinde ve giderek toplumun bütününde kalite düşer. Aksaklıklar ve çirkinlikler çoğaldıkça, insanlar en mükemmeli hedeflemek yerine sıradanlığa razı olmaya başlar. Toplumsal dayanışmanın zayıflaması tahammül duygularımızı zorlar.

Tutkunun rolü Bireyin herhangi bir işi yaparken ortaya koyduğu davranış biçimi, onun kişiliği ile ilgili önemli ipuçları verir. Çünkü bir işe yoğunlaşmak ve o işi özenle yapmak bireyin kişiliğine, düşünce ve duygularının niteliğine bağlıdır. Adanmışlık duygusu, ancak aşağıdaki unsurların bulunması durumunda kalıcı bir kişilik çizgisi ve iş yapma biçimi haline gelir:

Heyecan ve coşku: Ünlü filozof Immanuel Kant, “Heyecan duyulmadan yapılan bir işte başarı sağlanamaz” diyerek duygu ve akıl ilişkisine dikkat çekmişti. Bizim “Aşk olmayınca, meşk olmaz” atasözümüz ise ta yüzyıllar öncesinde insanların bu gerçeğin farkında olduğunu gösteriyor. Heyecan ve tutku, yalnız günlük işlerde değil, bir konuyu analiz ederken de gereklidir. Tutku ve coşku, zekayı keskinleştirir ve sezgiyi berraklaştırır. Heyecanın beynimizde yarattığı parlak ışık, bilimsel analizlerde bile çözüm için gerekli ögeleri bulup fark etmemezi sağlar. Bu tespitler, son beyin araştırmaları ile de doğrulandı. Nörolog Antonio Damasio, beynin sol tarafındaki hesap-kitap yeteneğinin en yüksek düzeye çıkmasının ancak sağ taraftaki duygu yoğunlaşması ile mümkün olabileceğini kanıtladı. Bizim “gönül” kelimesi ile tanımladığımız bu duygu yoğunluğu olmadan kişinin kendini bir işe adamasnın imkansız olduğu, bu araştırmaların çok öncesinde de biliniyordu zaten… Koşulsuz saygı: İnsanın bir işe kendini vermesi ve sarılması, en basit işte bile belirli bir zihinsel yoğunlaşma ve çaba ister. Bunun için birey, çektiği zahmetin diğer insanların hayatını kolaylaştırıcağını düşünmesi ve işini gönüllü olarak yapması gerekir. Makam, mevki, yaş ve servet farkına bakılmadan tüm insanların, hatta tüm canlıların saygıyı hak ettiğine inanan kişi işini her zaman ciddiye alır.

Sevgiden kaynaklanan özen: Saygı duygusu, kişide yalnız “Bu işi yapmalıyım” düşüncesine hayat verir. Sahneye “sevgi” girince, kişi “Bu işi en iyi şekilde yapmalıyım” diye düşünür. Saygıda aklın sesine kulak veren insan, sevgi söz konusu olduğunda tüm benliği ile davranır. Sevgiden kaynaklanan özen için çoğu kez büyük emek gerekmez. Babası bir bardak limonata isteyen her kız, bu isteği yerine getirir. Ancak limon çekirdeklerini de süzüp limonatayı getiren kız işine özen duygusunu ve sevgisini de katmış olur. Müdürüne hazırladığı raporu veren bir elemanın, bunu temiz bir dosya içinde sunması da bir özen belirtisidir. Özenle yapılmış bir iş, diğerlerine bir sevgi sinyali gibidir. Bir jest, bir ince düşünce, bir hoşluk ile kendini belli eden özen, diğer insanlara duyulan sevginin büyük ama zahmetsiz bir işaretidir. Küçük bir ayrıntı da gösterilse de “özen”, derinlerden gelen bir duygunun sonucudur. “Özen” kelimesinin benlik anlamındaki “öz”den türetildiğini dikkate aldığımızda, bir iş yaparken özen göstermenin ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz. Hayata pozitif bakış: Hayata, sevdiklerine ve işine kendini adayabilen birey, çoğunlukla pozitif bir kişilik yapısına sahiptir. Çünkü o, en olumsuz koşullarda bile yapılabilecek bir şeyin bulunduğuna inanır. Pozitif kişi, ihmal, erteleme ve sıradan performans için mazeretler üretmez. Negatif kişilere ise fazladan verilen emek yararsız görünür. “Boş ver abi, dünyayı sen mi düzelteceksin?” lafı ağızlarından düşmeyen bu kişiler bir toplumda çoğunluktaysa işler daha da kötüye gider.

Psikolojik sözleşme Bir iş yerinde çalışanlar arasında işine kendisini veren kişiler ne kadar çoksa, verimlilik de aynı ölçüde artar. Ancak adanmışlık duygusu bir tür “psikolojik sözleşme” gibidir. Yönetim bu sözleşmede kendine düşenleri yapmazsa, başlangıçtaki üretim heyecanı zamanla tavsar.

Yönetim adil bir ücret sistemi uygulamadığı takdirde çalışanlar işlerine yoğunlaşmakta zorlanır. Yöneticilerde işleri oluruna bırakma eğilimi olduğunda ve yeni önerilere ters bakıldığında, işe sarılmak için gerekli heyecan kısa sürede yok olabilir. Katı bir hiyerarşinin hüküm sürdüğü ve saygının makama endekslendiği iş yerlerinde, insanlar yalnız kendilerinden bekleneni yapar. Firmanın yaşayan bir örgüt durumna dönüştürülmesi ve firma içi demokrasinin derinleştirilmesi adanmışlık duygusunu kuvvetlendirir. Yöneticilerin, tüm çalışanlara eğitim imkanları sunması ve dayanışma duygusunu güçlendirmesi firma hedeflerinin daha iyi bir şekilde benimsenmesini sağlar.

Adanmışlık duygusunun aşırı fedakarlık şekide anlaşılması doğru değildir. Ayrıca bir işe yoğunlaşan ve hedefe odaklanan kişinin bu tutumu, hiçbir zaman bir sabit fikre dönüşmemelidir.

Doğru Yer ve Doğru Zamanda Doğru İletişim

15 Ekim 2010 Cuma


Bireyler arası iletişim, kişilerin birbirlerine gönderdiği, belli anlamları olan sözel ve sözel olmayan (yüz, göz, beden hareketleri...) semboller olarak ifade edilebilir. Duygularımızı, düşüncelerimizi, beklentilerimizi, kişi ya da kişilere karşılıklı olarak ilettiğimizde iletişim sağlanmış olur. Literatürlerde iletişim, kaynak, mesaj, alıcı, kanal ve geri bildirim gibi öğelere ayrılır. Burada kaynak biz, mesaj karşı tarafa göndermek istenilen bilgi, alıcı mesaj göndermek istenilen kişi veya kişiler, kanal ise alıcıya göndermek istenilen mesajı ulaştıran araçlardır. Geri bildirim ise, mesajın alıcıya ne derece ulaştığının belirlenmesine yarar. Eğer mesaj, alıcıya arzulanan şekliyle ulaşmamışsa, tek yönlü iletişimden söz edilir. İnsanlarla yapılan iyi bir iletişim, çatışmaları, yanlış anlaşılmaları en aza indirgeyecektir. Bir örnekle durumu açıklayalım: İş arkadaşınızın bugün yüzü asık ve size karşı soğuk davranıyor. Siz de duruma bozulup aynı davranışlarda bulunuyorsunuz. Zaman geçtikçe bazı hareketleriniz birbirinize batmaya başlıyor ve asıl nedeni belirlemeden, yan nedenlerle birbirinizle ters düşüyorsunuz. Belki de bu olumsuz duygular birikerek bir gün gereksiz bir şekilde patlamanıza ve birbirinizin kalbini kırmanıza neden oluyor. Aynı örneği, eşiniz, çocuğunuz, öğrenciniz veya başka bir kişi için de verebiliriz. Peki, biz en başta arkadaşımızın ya da eşimizin o gün yüzünün niçin gülmediğini, kendisiyle iletişim kurarak tespit etmeye çalışsaydık, ne olurdu? Belki de yüzü asık olan karşımızdaki insanın, bizimle hiçbir alakası olmayan bir nedenle üzgün olduğunu ya da farkında olmadan yaptığımız bir davranıştan dolayı kırıldığını anlayabilirdik. Çocuğunuz ya da öğrenciniz istediğiniz gibi davranmıyorsa onunla iletişime geçin. Şunu da unutmayın ki her birey farklıdır. Hiçbir birey, tam olarak diğer bireyin istediği gibi olamaz, bunu kabullenin. Karşı tarafın da size mesajını göndermesine fırsat tanıyın. Sorunları paylaşın, tartışın... Mesajımızı karşı tarafa göndermek istediğimizde, sözel sembollerin dışında sözel olmayan semboller de çok önemlidir. Kişiye doğru yönelmek, ona doğru hafifçe eğilip gözlerine bakmak, o konuşurken, onayladığınızı belirten sözcükler kullanmak, yüz ifadelerimizle onu dinlediğimizi hissettirmek gerekir.Eğer şikayetlerimizi karşı tarafa iletmek istiyorsak, kesinlikle suçlayıcı sözler kullanmamalıyız. Haklı da olsak, suçlama yaptığımız zaman, karşı taraf hemen ya savunmaya geçecek ya karşı bir suçlama ya da olumsuz bir tepkiyle karşılık verecektir. "Çok konuşuyorsun!" yerine "Ben de bir 'şeyler söylemek istiyorum. Fırsat verir misin?." "Çok gürültü yapıyorsun!" yerine "Gürültü olduğunda anlatacaklarımı anlatamıyorum. Üstelik gürültüden çok rahatsız oluyorum." gibi ifadeler kullanabiliriz. İletişimde empatik anlayış çok önemli bir yer tutmaktadır. Empatiyi kısaca, kendini karşısındakinin yerine koyabilme ve bunu ona aktarabilme olarak ifade edebiliriz. İnsanlarla herhangi bir nedenden dolayı iletişime geçmek istediğimizde, kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak, "Aynı olay bizim başımıza gelse ne yapardık?" diye düşünerek ve bu düşünceleri karşı tarafa ulaştırarak, karşımızdakinin bizimle daha kolay iletişim kurmasını sağlayabiliriz. İletişimin bir şekli de beden dilini kullanarak mesajımızı iletmektir. Beden dili duygu ve düşüncelerimizin yansımasıdır. Paul Swets, "The Art of Talking so that People will Listen" isimli kitabında iletişimin 3 gruptan oluştuğundan söz ediyor: Beden dilimiz, sesimizin tonu ve kelimeler. Swets, bunlardan en önemli olanının beden dili olduğunu ve iletişimin yaklaşık yüzde 70'inin bu şekilde oluştuğunu yazıyor.
Beden dilini oluşturan unsurları:
* Beden duruşu
* Mimikler
* Jestler
* Giyim
* Başın duruş pozisyonu ve kullanımı
* Oturulacak yerin seçimi
* Oturma şekli
* Kullanılan aksesuarlar
* Kişisel bakım
* Ayakların pozisyonu ve kullanımı
* El ve kolların duruş pozisyonu ve kullanımı
* Mesafe

Özgeçmiş Hazırlarken Dikkat Edilecek Noktalar.


CV / Özgeçmiş (ÖZGEÇMİŞ HAZIRLARKEN DIKKAT EDİLECEK NOKTALAR)

1. Özgeçmişiniz size özgü olmalıdır: Özgeçmişinizin bir başka örnekten "kopyalanmış" hissi vermemesi gerekir. Ancak sırf farklı olacağım diye de "acayip" bir özgeçmiş de yaratmayın. Bunun için tüm özelliklerinizi bir kağıda yazıp, bunlardan sizi en etkili olarak sunabilecek olanları düzenli bir şekilde özgeçmişinize yansıtmanız yeterlidir. 2. Özgeçmişiniz pozisyona özgü olmalıdır: Özgeçmişinizde yer alan nitelikleriniz, başvurduğunuz pozisyon ile ilgili olmalıdır. Belirli bir pozisyon için değil de genel bir başvuru yapıyor iseniz, özgeçmişinizde "iş yaşamı" ile ilgili bilgilere yer vermelisiniz. 3. Özgeçmişiniz kısa olmalıdır: İdeal olarak özgeçmişiniz bir sayfayı geçmemelidir. Uzun özgeçmişler ile kendinizi daha iyi anlatma şansınız azdır, çünkü bunları okuyanların çok fazla zamanları yoktur. Özgeçmişinizi bir sayfaya sığdırırsanız, bir çok gereksiz bilgiyi de atmış ve en önemlilerini vurgulamış olacaksınız. Sizden beklenen de budur zaten. . . 4. Özgeçmişinizde gerçeğe aykırı hiçbir bilgiye yer verilmemelidir: Özgeçmişinizdeki doğru olmayan bir bilgi er geç ortaya çıkacaktır. Böylece uzun vadeli bir çalışmanın gereği olan "güven" unsuru önemli ölçüde zedelenir. Doğru olmayan bir bilginin işe alımın diğer aşamalarında ortaya çıkması durumunda o işe alınmayacağınıza kesin gözüyle bakabilirsiniz. (Eğer İşveren bu durumu bile bile sizi işe alıyorsa, endişe etme sırası sizde demektir!.. .) 5. Kullandığınız dil ve ifadeler açık ve kısa olmalıdır: Öz geçmişiniz okulda yazdığınız bir "kompozisyon eseri" değildir. İfadeleriniz kısa ve basit olsun. Okuyanın aklında tereddüt uyandırabilecek, açık olmayan, muğlak ifadelerden kaçının. Çok fazla uzun cümle kurmayın. (Tek sayfa kuralına uyarsanız, zaten buna fazla yeriniz de olmayacak!) Bu konuda iyi bir örnek vermeyeceğim ama, özgeçmiş yazmak için bu kitapta yer alan pek çok ifadenin "kötü örnek" olacağını belirtebilirim! . . . 6. En önemli özellikleriniz, önde olmalı ve en çok yeri almalıdır: işe uygun en önemli özellikleriniz, sizi işverene tanıtmak için en uygun araçlardır. Hiçbir işveren özgeçmişi sondan okumaya başlamaz!... Bu yüzden başvurduğunuz pozisyon için en çarpıcı özelliğiniz her ne ise, önce ona yer vermelisiniz. Vurguyu artırmak için de bu özelliklerinize en fazla yeri ayırmalısınız. 7. Özgeçmişiniz firmaya katkı yapabileceğinizi göstermelidir: Yüzlerce aday arasından işveren o pozisyon için sizi ne diye seçsin? Kuşkusuz sizin de bu pozisyondan beklentileriniz var ama, bu aşamada işvereni o pozisyon için seçildiğinizde katkı sağlayacağınız konusunda ikna etmek durumundasınız. Bunun için niteliklerinizin pozisyona uygun olmasının yanında, geçmiş başarılarınızın da iyi bir şekilde ifade edilmesi gerekir. 8. Özgeçmişiniz "ben" ifadesinden uzak olmalıdır: Kuşkusuz özgeçmişinizde yer alan başarıları siz gerçekleştirdiniz, ama bunları Mazhar Fuat Özkan'ın bir şarkısında yer alan "en güzel şarkıyı ben yazdım..." tarzında sunmamanız önerilir. Çünkü ne kadar da gerçek olsa, bu tür bir ifade tarzı "itici"dir. Ayrıca kendini çok fazla ön plana çıkarma yaklaşımı; ekip çalışması, kurum vatandaşlığı gibi günümüzde yaygınlaşan birçok kavram ile bağdaşmaz. 9. Özgeçmişte başvurulan firmaya "yağ çekilmemeli"dir: Eğer yağ çekerek bir noktaya gelmeyi düşünüyorsanız, bunu özgeçmiş aşamasında yapmamanız önerilir. Çünkü birçok yönetici, yıllardır çalışanlarınca kendisine yağ çekildiğini pek farkedemeyebilir ama, henüz hiç tanımadığı bir aday tarafından çekilen yağı da hemen anlar. Yine bir çok yönetici (eğer farkedebilirse!) kendisine yağ çekenlerden (yağ çekilmesinden değil!) pek hoşlanmaz. Bu yüzden görüşmeye çağrılmanızda olumlu olacağını düşündüğünüz bu girişiminiz tam tersi bir sonuç verebilir !... 10. Özgeçmişiniz temiz, düzenli ve okunaklı olmalıdır: Öz geçmişinizde yer alan bilgiler, düzenli bir şekilde sunulmadıkça çok fazla etkili olamayabilir. Bu yüzden, biçim konusunda daha önce belirtilen uyarıları dikkate almanızı öneririm. 11. Özgeçmiş gönderilmeden önce kontrol edilmelidir: Bu bölümde belirttiğim hususları dikkate alarak özgeçmişinizi oluş, turdunuz. Yine de özgeçmişinizi göndermeden önce son bir kez gözden geçirmeniz ve başkalarına (özellikle sizden daha deneyimli olanlara) okutarak onların da önerilerini dinlemeniz, yazarken farkına varmadığınız hatalarınızı yakalama şansınızı arttıracaktır.

CV || Özgeçmiş || Nedir,Nasıl Hazırlanır..


ÖZGEÇMİŞİN NİTELİGİ ve AMAÇLARI Özgeçmiş hazırlama, iş arama sürecinin en önemli aşamalarından biridir. İş görüşmesine çağrılmak, büyük ölçüde etkili bir özgeçmiş yazmaya bağlıdır. Ancak ne yazık ki özgeçmiş yazmanın standart, tüm bireyler ve firmalar için geçerli ve değişmez bir formatı yoktur. Bölüm sonunda yer alan özgeçmiş örneği size sadece bir fikir vermek amacı ile konulmuştur. Çünkü her bireyin sahip olduğu özellikler farklıdır. Ayrıca başvurulacak her pozisyon ve firma için de farklı nitelikte özgeçmiş hazırlamak gerekecektir. Yüzlerce özgeçmiş örneği verilse bile bunlar size ve pozisyona özgü durumları tam olarak karşılamayabilir. Bu nedenle çok sayıda özgeçmiş örneği vermek yerine, özgeçmiş hazırlamanın temel felsefesi ve dikkat edilmesi gereken ana noktaları belirtmeyi daha uygun buluyorum. Vereceğim bilgilerden yararlanarak "kendinize özgü" özgeçmişlerinizi hazırlayabilirsiniz. Bununla birlikte değişik özgeçmiş örneklerini, kaynakçada belirtilen kitaplarda ve birçok insan kaynakları sitesinde bulabilirsiniz. Bu bağlamda, özellikle Suat Soysal'ın "İş Ararken" kitabında uygulamaya yönelik bir çok örnek bulabileceğinizi söyleyebilirim. Ancak bu örnekleri de yalnızca fikir almak amacı ile kullanmanızı öneririm. . Özgeçmiş, bireyin çalışma yaşamı ile ilgili bilgilerini, düzenli bir şekilde işverene sunmaya yarayan bir araçtır. Diğer bir tanıma göre özgeçmiş, "bireye özgü belirli değerlerin bir araya getirildiği ve sergilendiği bir reklamdır. Tanımlardan görüldüğü üzere özgeçmiş belirli bir amaca yönelik olarak hazırlanır: İş görüşmesine çağrılmak için işvereni etkilemek! Ayrıca özgeçmişin kapsamı da belirlidir: İş yaşamına ilişkin bilgiler! Dolayısı ile özgeçmişinize hayat hikayenizi değil, başvuracağınız pozisyon ile ilgili olabilecek ve işveren tarafından önem verilebilecek bilgileri yazmalısınız. Özgeçmiş, sizi işverene tanıtan ilk araçtır. Görüşme aşamasında kendinizi daha fazla tanıtma imkanı bulabilirsiniz, ancak bunun için önce görüşmeye davet edilmeniz gerekir. Görüşmeye davet edilme ise, gönderdiğiniz özgeçmişin ilk elemeden geçmesi sonucu gerçekleşir. Bu nedenle özelliklerinizi özgeçmişinize etkili bir şekilde yansıtmak durumundasınız. Bireyin etkili özgeçmiş yazması, yanlış ve abartılı bilgilerin verilmesi olarak anlaşılmamalıdır. Tam tersine, özgeçmişinizde yanlış ve abartılı bilgilere hiç yer vermemelisiniz. Görüşme aşamasında veya daha sonra doğru olmayan bilgilerin ortaya çıkmasının sizi çok zor durumda bırakabileceğini tekrar hatırlatmak isterim. Etkili özgeçmiş yazmak, işverenin hangi bilgileri görmek istediğini sezinleyip, mevcut özelliklerinizden işveren tarafından değer taşıyabilecek olanları yazmaktır. Bu açıdan işvereni hiç ilgilendirmeyen bilgileri içeren üç sayfalık bir özgeçmiş, tamamen işverenin pozisyon için adayları değerlendirirken kullanacağı temel bilgileri içeren bir sayfalık özgeçmişten daha etkili değildir. Etkili özgeçmiş yazmak, başvurduğunuz pozisyon için uygun olduğunuz konusunda işvereni ikna etmek demektir. Bunun için önce kendinizin o pozisyon için ne kadar uygun olduğunuzu değerlendirmeniz gerekir. Eğer kendiniz o pozisyon için yeterli olduğunuza inanmıyorsanız, işvereni de ikna edemezsiniz. Tabii pozisyona uygunluğun uz u değerlendirirken gerçekçi olmalı, iş duyurusunda belirtilen iş tanımı ve nitelikleri ile gerçekçi bir şekilde belirlediğiniz yetkinliklerinizi gözönünde bulundurmalısınız. Bu arada çoğu işverenin, gerekli olmadığı halde iş niteliklerini yüksek tutma eğiliminde olduklarını da belirteyim. Etkili özgeçmiş yazmak, mevcut nitelikleriniz ve başarılarınız ile başvurduğunuz pozisyonda firmaya değer katabileceğinizi iş verene göstermek demektir. Özgeçmişinizi değerlendiren firma yetkilisi, mevcut niteliklerinize ve geçmişteki başarılarınıza bakarak, firmaya değer katabileceğiniz konusunda ikna olmalıdır. Etkili özgeçmiş yazmak, işverene özgeçmişinizin o pozisyon için hazırlandığı izlenimini vermek demektir. İdeal olarak, her başvurulan pozisyon için; firma kültürünü, iş tanımını ve iş niteliklerini gözönünde bulundurarak ayrı bir özgeçmiş hazırlamanızda yarar vardır. Ancak uygulamada bireyler genellikle tüm iş başvurularını aynı özgeçmiş ile yapmaktadır. Hele bu özgeçmiş, bir örnekten "kopyalanmış" izlenimini de veriyorsa daha da etkisizleşmektedir. Ancak özgün bir özgeçmiş yazmanın da "acayip, uçuk,kaçık" bir özgeçmiş yazmak anlamına gelmediğini de hatırlatayım. (Tabii yaratıcılığın ön planda tutulduğu reklam yazarı vb. pozisyonlar için başvurmuyor iseniz!) Özgeçmiş yazmanın temel amacı iş görüşmesine çağrılmak ise de, özgeçmişinizi iş başvurunuzda göndermek dışında farklı amaçlarla da kullanabilirsiniz. Örneğin; - Özgeçmişinizi yazarken ve güncellerken, aynı zamanda kendi değerlerinizi ortaya koymuş ve gelişmenizi izlemiş olursunuz. - Özgeçmişinizi, referans olarak belirttiğiniz kişilere verirseniz, firma yetkilileri bu kişileri aradığında sizin hakkınızda tam ve tutarlı bilgiler verebilir. - Özgeçmişinizi; akraba, tanıdık ve arkadaşlarınıza verirseniz, size ilişkin bir iş fırsatını araştırmalarına, gerektiğinde diğer kişilere sizin hakkınızda tam ve doğru bilgi vermelerine kolaylık sağlamış olursunuz. - Özgeçmişinizi, iş görüşmesinde yanınızda bulundurursanız, görüşmenin hemen öncesinde gözden geçirebilirsiniz. Ayrıca birden fazla kişi ile görüşürseniz ve ihtiyaç duyulursa yanınızdaki özgeçmişlerden verebilirsiniz. Özellikle faksla gönderilen özgeçmişlerin deforme olması sonucu görüşme sırasında orjinal bir nüshayı vermekte yarar vardır. - Öğrenci iseniz özgeçmişinizi staj başvurusunda kullanabilirsiniz.

 
Bloggerized by Blogger Template